ÇeviriQuo vadis, işlev odaklı çeviribilim? [Quo vadis, Functional Translatology?]
Çeviriye işlev odaklı yaklaşımların ve birçoğunun temelinde yatan Skopos Teorisinin ortaya çıkmasından bu yana otuz yıldan uzun bir zaman geçti. Bu yüzden, belki de işlevselci düşüncelerin gelişip yayılmasının izini sürüp, gelecekleri hakkında bazı ihtiyatlı tahminlerde bulunmanın vakti gelmiş olabilir. Bir “ikinci kuşak” temsilcisi olarak ve yakın zamanda çeviribilim üzerine yayınlanmış olan dergi ve araştırmaları kaynak alarak, “işlevselci” bir bakış açısına sahip olduklarını savunan genç çeviri araştırmacılarının kendilerini nerede buldukları, neleri inceledikleri, neleri araştırmaya değer gördükleri hakkında genel bir taslak öneriyorum. Sunduğum bu içeriden bakış ile niyetim, işlevselci yaklaşımın tarafsız bir resmini çizmek veya çeviri ve komşu alanlar dahilinde işlevselliği tüm kapsamıyla ele almak değil.
- skopos teorisi,
- işlevselcilik,
- eylem odaklı çeviri teorisi,
- aktarım teorisi,
- eylem teorisi,
- çeviri eğitimi,
- kültüre özgülük,
- alıcı odaklılık
1.Çıkış noktası/noktaları
İlk olarak çıkış noktasına/noktalarına bakalım. Hans J. Vermeer (skopos teorisi), Justa Holz-Mänttäri (eylem odaklı çeviri teorisi) ve Heinz Göhring (kültürlerarası iletişimin yazılı ve sözlü çeviriye uygulanması) çeviribilimde işlevselcilik olarak bilinecek kuramsal temelleri 1970’lerin sonları ve 1980’lerin başlarında atmışlardır (krş. Vermeer 1978, 1979; Holz-Mänttäri 1981, 1984a; Göhring 1978). Vermeer ve Holz-Mänttäri çeviriyi (sözlü çeviri de dâhil) kuramsal temelleri eylem teorisine dayanan ve bir amacı olan iletişimsel etkileşimler olarak değerlendirmiştir. Justa Holz-Mänttäri’nin Finlandiya’da yayınlanan bazı çalışmaları hariç, neredeyse sadece Almanca yazılan ilk metinler Almanya’daki dergilerde veya yayıncılar tarafından basılmıştır. Almanya’da merkez önceleri Mainz Üniversitesi’nin Germersheim kampüsü olmuştur; Vermeer’in 1985’te Heidelberg Üniversitesi Mütercim Tercümanlık fakültesinde yeni oluşturulan Çeviri Çalışmaları ve Portekiz Dili ve Kültürü bölümünün başkanlığına atanmasından sonra ise, Heidelberg yakınları merkez haline gelmiştir. Birincil metinlerin, İngilizce başta olmak üzere, Fince, Portekizce ve İspanyolca gibi başka dillerde yayınlanmaları ancak 1986’da gerçekleşmiştir (bkz. 4. başlık). 1989’da Andrew Chesterman, Çeviri Teorisi: Makaleler (Readings in Translation Theory) başlıklı kitabı için Vermeer’in kült bir makalesini çevirmiş, bu çeviri 2000’de Venuti’nin Çeviri Çalışmaları Derlemesi’nde (Translation Studies Reader) tekrar yayınlanmıştır (krş. Vermeer 1989).
Başlangıç noktası Hans J. Vermeer’in Yaşayan Diller (Lebende Sprachen, 1978) dergisinde yayınlanan, içinde “genel bir çeviri teorisi çerçevesi” sunduğu makalesiydi. Bu teorinin yayılmasını engelleyen iki etken vardı: (a) Yaşayan Diller’in hedef kitlesi çeviri kuramına hep kuşkuyla yaklaşmış sahadaki çevirmenlerdi (hâlâ da öyledir) ve (b) makalenin akademik stili bu kişilerin fikirlerini değiştirmek konusunda pek bir işe yaramamıştı. Bu yüzden, Alman çevirmenler bu teoriyi ancak 1984’te, Vermeer’in skopos teorisinin ayrıntılandırılmış hâlini Katharina Reiss ile ortaklaşa yazdığı bir kitapta (Reiss ve Vermeer 1984) yayınlamasıyla dikkate almaya başlamışlardır. Almanya’da çeviribilime, tamamıyla temel eşdeğerlilik kavramına dayalı filolojik ve/veya dilbilimsel teoriler hâkimdi. Bu sebeple skopos teorisi, çevirinin sınırlarını aştığı ve “çalışma alanı olarak çevirinin dış hatlarını… gittikçe daha belirsizleştirdiği ve araştırma yapmayı zorlaştırdığı” (Koller 1995: 193) gerekçesiyle sert bir şekilde eleştirilmiştir.
Reiss ve Vermeer’in kitabının (1984) ilk kısmında Vermeer, genel bir yazılı ve sözlü çeviri teorisi olarak sunduğu skopos teorisinin kuramsal temellerini ve temel prensiplerini açıklamakta; ikinci kısımdaysa Katharina Reiss, ilk olarak 1971’de ortaya koyduğu, metin tipine dayalı eşdeğerlilik temelli yaklaşımını, bir “spesifik teori” olarak skopos çerçevesine yerleştirmeye çalışmaktadır. Bu çabanın (yazarların isimlerinin alfabetik sıraya göre verilmesinin de etkisiyle) özellikle çeviribilim alanında çalışmaya yeni başlayanlar arasında hâlâ yaygın olan Katharina Reiss’in skopos teorisinin kurucusu olduğu yanlış anlaşılmasına yol açacağı öngörülebilirdi (bunun bir örneği hem Gentzler 1993: 71’de hem de çalışmanın yeniden düzenlenmiş hâli Gentzler 2001:70’de görülebilir, bkz. 4. başlık). Reiss aslında ilk kitabının “Çeviri Eleştirisinin Sınırları” (The Limitations of Translation Criticism) başlıklı bölümde hiçbir zaman savunmayı bırakmadığı eşdeğerlilik kavramına istisna bir alternatif olarak çevirinin özel işlevi’nden bahsetmiş (Reiss 1971: 93–106, İngilizcesi: Reiss 2000: 92–101), böylelikle, ihtiyatlı bir biçimde de olsa, çeviriye işlevsel bir bakış açısı sunmuştur.
2.Almanya’daki ilk işlev odaklı uygulamalar
Germersheim ve Heidelberg’in çeviri bölümlerinde eğitim veren, doğrudan Almanca birincil kaynakları kullanan ve “kurucular” la olan kişisel temaslarından esinlenen bir grup araştırmacı, skopos teorisini çeviri eğitiminde kullanmaya başladı. Bu kişiler çeviri metodolojisi (Hönig ve Kussmaul 1982), çeviri odaklı metin analizi (Nord 1988), çeviride kalite kontrol (Kupsch-Losereit 1985, 1986; Hönig 1986; Kussmaul 1986), çeviri eleştirisi (Ammann 1989c), çevirinin kültürel yönleri (Löwe 1989) ve teknik çeviri (Schmitt 1989) konularına odaklandılar. Diğer bir önemli alan da, Justa Holz-Mänttäri’nin özellikle aktif olduğu, çeviri eğitimi ve sürekli eğitim için bir müfredatın hazırlanmasıydı (Holz-Mänttäri ve Vermeer 1985; Holz-Mänttäri 1984b, 1986, 1989; Ammann ve Vermeer 1990). İkinci nesil, işlevci akımın kurucularından pek de genç olmadığı için, her ne kadar bahsi geçen yayınların neredeyse hepsi Almanca yazılmış olsa da, bu ilk teorik uygulamalar uluslararası çeviribilim alanında “işlevselcilik” olarak adlandırılan akımın başlangıç noktası sayılabilir.
3.Teorinin Almanya’da yayılması
İşlevselciliğin genel tanımlarına ilk kez 1990’ların başlarında işlevselci olmayan yazarların kaleme aldığı Almanca giriş kitaplarında yer verilmiştir. Bu yazarlardan biri olan Werner Koller, Çeviribilim’e Giriş (Einführung in die Übersetzungswissenschaft) başlıklı kitabının 1992’de yayınlanan yeniden düzenlenmiş baskısında skopos teorisinin tanıtımına iki sayfa yer vermiştir (Koller 1992: 212–214). “İşlev Odaklı Çeviribilim (Skopos Teorisi)” konusuna kitabın “Eşdeğerlik İlişkileri ve Çevirinin Çift Yönlü Bağlantısı” (Equivalence relations and the double linkage of translation) başlıklı bölümünde yer verilmesi çeviribilimin 1990’larda Almanya’daki durumunu göz önüne seriyor. Buna karşın, Redagundis Stolze (1994) Çeviri Teorileri (Übersetzungstheorien) adlı kitabının iki bölümünü işlev odaklı çeviri teorilerine ayırarak, skopos teorisinin temel ilkelerini ve çevirmen eğitiminde kullanımını daha detaylı bir şekilde tarif etmiştir. Ancak, kendi duruşunu bahsi geçen bölümün sonunda, işlev odaklı yaklaşımlara karşıtlığını beyan etmiş Peter Newmark’tan uzun bir alıntıya yer vererek belli etmiştir:
Aslında çeviride işlevselciliğin önemi skopos denilen teorinin ortaya çıkmasından yıllar önce anlaşılmıştı. Anlaşılmayan şey işlevselcilğin doğası gereği beraberinde fazla basitleştirme riskini getirmesiydi.…(Newmark 1991, 106; aktaran Stolze 1994, 180)
Bu alıntının ve adil olmayan diğer eleştirilerin yeniden düzenlenmiş baskılardan (örn. 2008) kaldırılmış olduğu belirtilmelidir. Stolze bu baskılarda skopos teorisinin temsilini ve teorinin bazı uygulamalarını çok daha dengeli bir biçimde sunar. Buna rağmen, ilk baskıda yer alan yorumlar, Almanya’daki öğrencilerin işlevselciliğe karşı tutumları üzerinde uzun yıllar etkili olmuştur. Çeviri derslerinde işlev odaklı çeviri teorisiyle veya eğitimiyle karşılaşan, bizzat kendi teşebbüsleriyle bu metinlere ulaşan ya da Mary Snell-Hornby ve diğerleri tarafından 1998’de düzenlenmiş Çevirinin El Kitabı’nda (Handbuch Translation) yer alan güvenilir bilgileri araştıran öğrenciler buna istisna tutulabilir.
4.Almanca konuşulan bölge dışında işlevselcilik
Almancanın günümüzde geçmiş yüzyıllara kıyasla daha az yaygın olması üzücü bir gerçek. Alman akademik yazımının tipik özelliklerinin, insanları Almanca metinleri özgün hâlleriyle okumaya teşvik ettiği de söylenemez. Buna rağmen hem birincil metinler hem de ilk uygulamalar açısından, İngilizceye, İspanyolcaya ve diğer dillere yapılan çeviriler ve bu dillerde yazılan özgün yazılar, seksenlerde epey nadirdi. 1980’lerin sonlarına kadar Vermeer’in İngilizceye yalnızca iki (Vermeer 1987, 1989), Portekizceye bir (Vermeer 1986) ve Reiss ve Vermeer’in 1984’te yayınladıkları kitabın bazı kısımlarının Finceye bir çevirisinin yapılmış olmasına inanmak güç. 1996 yılında bir İspanyolca çeviri yayınlandı (Reiss ve Vermeer 1996, tam metin değil). Vermeer kendisi, 1996’da skopos teorisine İngilizce bir giriş metni yazdı.
Başka bir alanda değil de çeviri alanında bir teorinin dil engeli yüzünden etkisiz kalması ne kadar da ironik! İkinci nesil işlevselciler, doksanların ilk yarısında, İngilizce ve başta İspanyolca olmak üzere diğer dillerde yayınlar yaparak bu engeli aşmaya çalışmışlardı. Ancak, yine de bu akımın teoriye yalnızca çeviri üzerinden erişilebilecek bölgelerde yaygınlaşması neredeyse on yılı buldu. Skopos teorisinin 1987 gibi erken bir tarihte bilinir hâle geldiği Çin buna bir istisna gibi duruyor (Qianyuan 1987).
Ancak, 1990’ların başlarında, çeviribilimin ayrı bir dal olduğu o kadar kabul görmüştü ki uluslararası piyasada ilk “giriş” yazıları belirmeye başladı. Bunların ilklerinden biri Robert Larose’nin Kanada’da 1989 yılında yayınlanan, Juliane House’ın çeviri kalite kontrol modeline genişçe yer veren Çağdaş Çeviri Teorileri (Théories contemporaines de la traduction) başlıklı kitabıydı (Larose 1989: 210–217 vd.). Kitabın ne ilk basımı ne de 1992’de yayınlanan ikinci basımı, skopos teorisi, işlevselcilik veya birinci ve ikinci nesil işlevselci yazarlardan bahsediyordu. Buna istisna olan isimler yalnızca birkaç eleştirel beyanıyla René Ladmiral (krş. Larose 1992: 238) ve tahminen İngilizce yayınladığı bir makale sayesinde laf arasında bahsedilen Katharina Reiss’dir (Reiss 1976).
Bulabildiğim kadarıyla, İngilizce yazılmış skopos teorisinden bahseden ilk genel giriş metni, Edwin Gentzler’in Çağdaş Çeviri Teorileri (Contemporary Translation Theories, Gentzler 1993) kitabıdır. Eserin “Almanya’daki Çeviri Teorileri” (Translation Theories in Germany) başlıklı bölümünde Wilss, Leipzig Okulu, Neubert, Reiss ve Snell-Hornby’den altı sayfa boyunca bahsedilir. Bu metnin tek ufak sorunu, skopos teorisini Katharina Reiss’in çalışmalarının doruk noktası olarak tanımlamasıdır (Gentzler 1993: 71). Bu hatanın kitabın 2001’de yayınlanan yeniden düzenlenmiş baskısında düzeltilmemiş olması üzücü bir gerçektir. Bununla birlikte, bu baskıda “Almanca konuşulan ülkelerde işlev odaklı teoriler” (Functionalist theories in German language countries, Gentzler 1993: 65 vd.) başlıklı yeni bir bölüm vardır ve bu bölümde yazar “Saarbrücken okulu” (Wilss ve Kussmaull, ikinci yazar çalışmalarını Germersheim’da yürütmektedir), Leipzig okulu (Kade, Neubert) ve “Saarbrücken ve Leipzig okullarıyla yakından ilişkili” Reiss, Vermeer, Snell-Hornby, Nord ve Holz-Mänttäri’yi ele alır. Aslında bu listelenen araştırmacıların hiçbirinin Saarbrücken veya Leipzig’le bir bağlantısı olmamıştı. Gentzler 2004 yılında Uluslararası Çeviri Ansiklopedisi’nde (International Encyclopedia of Translation) yayınlanan, çeviribilimde Kültürel Dönüşüm konulu makalesine kadar (Kittel ve ark. 2004: 166–170), Alman işlevselciliğini kültürel yaklaşım bağlamına doğru bir şekilde yerleştirememişti. Yazar, Reiss ve Vermeer’in 1984’teki kitabını kısaca özetledikten sonra, Nord, Holz-Mänttäri, Snell-Hornby ve Juliane House’ın ve aynı zamanda Hönig ve Kussmaul’un katkılarından bahsediyor. Mary Snell-Hornby’nin işlevselci olarak tanımlanması en azından tartışmaya açıktır, ancak Juliane House’ın bu şekilde tanımlanması tamamıyla yanlıştır; çünkü House her zaman, genelden farklı da olsa, eşdeğerlik-odaklı bir çeviri anlayışı benimsemiştir. Üstüne üstlük, Ansiklopedi’nin (Enyclopedia) Almanca yayınlanmış olması, üç dilli bir başlığı olmasına rağmen, kitabın İngilizce konuşulan bir dünyada geniş bir kitleye ulaşabilme ihtimalini sorgulatıyor.
Bu kısa ve genel bakış, çeviribilim alanında çalışmaya yeni başlayanların, Almanca yayınlara ulaşma şansları olmaması hâlinde, edindikleri bilgilerin tarafsız ve doğru olduğundan emin olamayacaklarını gösteriyor. Genel giriş yazıları yazanlar, hâlâ bilgilerini ikincil ve üçüncül ellerden ediniyorlar. Justa Holz-Mänttäri’nin Tampere Üniversitesi’ndeki çalışma arkadaşlarından Douglas Robinson bile, işlev odaklı teorilerin temel ilkeleri hakkındaki yorumlarını Nord’un 1988’de yayınlanan kitabının İngilizce çevirisinden yola çıkarak yapmaktadır (Robinson 2003). Şu durumda Robinson’un işlevselciği temsil edişi yanlıştır ve adil değildir diyemeyiz ama başka durumlarda ikincil kaynaklardan yapılan alıntıların bir tür “kulaktan kulağa” etkisine yol açtığı aşikârdır. Bu durum aynı zamanda Çin’de skopos teorisi üzerine yayınlanan çalışmalar için de geçerlidir. Bu çalışmalar çoğunlukla İngilizce birincil ve ikincil metinlere dayanmaktadır (krş., özellikle, Bian 2008, Çince veya Bian ve Cui 2006; Gao ve Tian 2007 ve Wen 2008 İngilizce, birkaç örnek olarak).
Bu bölümü daha iyimser bir şekilde bitirmek adına, yakın zamanda yayınlanmış, mükemmel ve güvenilir bilgi sunan iki kaynaktan bahsetmek istiyorum. Bunlar: Mary Snell-Hornby’nin Çevirinin Dönüşümleri (The Turns of Translation, Snell-Hornby 2006: 51–60) ve Jeremy Munday’in Çeviribilim’e Giriş (Introducing Translation Studies, Munday 2008 a.g.e.) başlıklı yayınlarıdır. İki yazar da Almanca yayınlardan yararlanmaktadır. Snell-Hornby 1980’lerde misafir öğretim üyesi olduğu Heidelberg Üniversitesi’nde “kültürel dönüşüm”e tanık olmuştur ve her ne kadar onu dar anlamıyla skopos teorisyeni olarak tanımlamasam da araştırmacının “bütüncül yaklaşım”ı (Snell-Hornby 1988) işlev odaklı görüşlerle rahatlıkla bağlantılandırılabilir. Munday skopos teorisine daha büyük bir (zamansal) mesafeden bakarak teoriyi en başta amaçlandığı alana, çeviri eğitimine uygulamayı başarır.
5.Üçüncü ve dördüncü nesil
Almanya’ya dönecek olursak, (günümüzde bunu yavaş yavaş bırakıyor olsalar da) Germersheim ve Heidelberg’de derslerinde işlevci yöntemler kullanan “ikinci nesil” araştırmacıların sayıları pek fazla değildi ancak bu kişiler araştırma ve yayın alanlarında aktiflerdi. Bu yüzden, öğrencilerinin yoğun bir biçimde çeviri araştırmalarına yönelmelerine vesile olmaları beklenebilirdi, fakat görebildiğim kadarıyla böyle olmadı. Bundan bahsederek burada zaman kaybetmeyeceğim fakat, bunun kısmen de olsa nedeni Alman akademik çevreye özgü özellikler olabilir. Başka bir sebep ise, iyi öğrenim görmüş çevirmenlerin, sektörde başarılı olmaları ve iyi çevirileri sayesinde yüksek kazanç sağlayarak, akademisyenlerin vahşi dünyasına dönme motivasyonlarını kaybetmeleri olabilir.
Gelecek vaat eden bazı araştırmacılar bile (örn. Ammann 1989a, 1989b, 1989c; Ammann ve Vermeer 1990) üniversitelerden ayrılarak emeklerinin karşılığını iyi bir şekilde aldıkları mercilerde mesleklerini icra etmeye başladılar. Sonuç olarak, oldukça uzun bir kuluçka döneminin üstesinden gelmemiz gerekti; ancak sonunda işlev odaklı çeviribilimin bir “salgın” haline geldiğini söyleyebiliriz. Bu durum özellikle dünyanın Çin gibi çeviriye çok ihtiyaç duyan bölgelerinin yanı sıra, Güney Afrika gibi çok dilli ve çok kültürlü toplumlar için geçerlidir. Günümüzde farklı ülkelerde işlevselcilik alanında neler olduğunu anlatmak için isim ve konuları saymaya devam edersem bu makalenin sınırlarının dışına çıkarım. Bunun yerine, yukarıda bahsi geçen güncel konular dahilinde kalacağım. Bu konular belki bize gelecek hakkında bazı ihtiyatlı tahminler yapma şansı verebilir. Gelecek çalışmaları teşvik edebilecek birkaç somut örnekten bahsederek, onları dört farklı alanda ele alacağım: Yazılı ve sözlü çeviri eğitimi, kültüre özgülük, belirli metin türlerinin analizi ve mesleğin farklı yönleri. Bu alanların işlevsel bakış açısıyla ele alınması gerektiğini savunmuyorum; yalnızca işlevsel bakış açısıyla ele alınmakta olduklarını (ya da yazarların bu açıdan yaklaştıklarını iddia ettiğini) gözlemliyorum.
5.1Yazılı ve sözlü çeviri eğitiminde uygulamalar
Bu alandaki yayınların büyük çoğunluğu beş noktaya odaklanmaktadır: (a) çeviri metodolojisi (çeviri odaklı metin analizi, hata analizi ve çeviri değerlendirme, çeviri stratejileri ve tiplendirmesi buna dahildir), (b) öğretim materyallerinin geliştirilmesi (el kitapları, genel ve dil çiftlerine özgü çalışma materyalleri), (c) alıcı odaklılık konusundaki çalışmalar, (d) Justa Holz-Mänttäri’nin en sevdiği konulardan biri olan çeviri pedagojisi (bu alana her seviyede müfredat hazırlanması dahildir: lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmaları, sürekli eğitim) ve (e) çeviride yeterliliğin tarifi ve tanımı.
Çeviri metodolojisi konusunda birinci ve ikinci nesillerden sonra çok az gelişme olmuş gibi görünüyor. Onun yerine, genç araştırmacılar “eskilerin” hipotezlerini ve yaptıkları çıkarımları test etmeye çalışmaktalar. Örneğin çeviri sorunlarının sınıflandırılması (krş. Nord 1997), bu sınıflandırma her zaman yazarın niyetine uygun olarak kullanılmaz, veya çeviride tiplendirme (belgeleyici çeviri ile araçsal çeviri, krş. Nord 1997). İşlevselciliğin belli çeviri sorunlarına birkaç uygulanışı mevcuttur. Örneğin bir anlatım işlevi türü olarak ironinin çevirisi (Fehlauer-Lenz 2009); hassas metinlerin çevirisi sırasında (krş. Degen 2008) veya çeviri sınıfındayken (Ruis Yepes 2005, 2006 ve 2009 işlevselciliği bütünce temelli araştırmalarla birleştirir) ideolojiyle başa çıkmak; öğrenci çevirilerinin değerlendirilmesi (Schäffner 1997). Norberg (2003) ise çeviri süreci hakkında işlev odaklı bir çalışma ortaya koymuştur.
İşlev odaklı öğretim materyallerinin geliştirilmesi henüz başlangıç aşamasındadır. Özellikle Almanya’da çeviri derslerinde ders kitabı kullanımı yaygın değil, çünkü öğretmenler öğretimin devamlılığına veya sistemli bir değerlendirme metodolojisine pek önem vermeden, ders materyallerini sezgisel olarak seçme eğilimindeler. Ortaya koyduğu metodolojisi diğer dil ve kültür çiftleri için örnek teşkil edebilecek bir işlev odaklı çeviri dersi (İspanyolca-Almanca) 1990’ların başı kadar erken bir tarihte öne sürülmüştü (Nord 1990, yeniden düzenlenmiş hâli Nord 2001). Gerçekçi çeviri yönergelerini listeleyen belge örnekleri, uygulamayla ilişkili metinler ve çeviri problemlerine sistematik bir yaklaşım içeren İngilizce-Almanca çeviri üzerine benzer bir ders kitabı Schäffner ve Wiesemann (2001) tarafından, Almanca-Rusça üzerine bir başka kitap da Bretschneider ve Walter (2008) tarafından yayınlanmıştı.
Alıcı odaklılık, en başından beri işlev odaklı teori ve teorinin uygulamaları dahilinde fazlasıyla hassas bir konu olmuştur. Alıcıların beklentilerini çevirmenlerin nasıl bilebileceği, eleştirmenlerin sorguladığı bir noktadır. Gerçekten de alıcıların beklentileri hakkında konuşmak kolaydır; ancak alıcıların belli janrlar hakkında veya belli dil dışı alanlarda neler bekledikleri konusunda görgül kanıtlar elde etmek zordur. Alıcı beklentileri ve varsayımları hakkında bilgi edinmenin bir yolu, hedef-kültürün özgün paralel metinlerini11.Bu terimi bütünce temelli çeviribilimde yer alan “çeviri” anlamında değil, Hartmann’ın 1980’ de Karşıtsal Metinbilim (Contrastive Textology) kitabında sunduğu tanım sonrasında çeviri eğitimi metodolojisinde kullanıldığı gibi, “aynı veya benzer janrlardaki özgün metinler” anlamında kullanıyorum. incelemektir. Çünkü bu metinlerin özellikleri kullanıcılarının beklentilerini şekillendirir ve hatta bazen tamamıyla belirler. Ancak bu varsayım yalnızca çeviri olmayan metinler için geçerlidir ve alıcıların çeviri metinlere tepkileri farklı olabilir; alışılmadık özelliklere karşı daha hoşgörülü bile olabilirler. Granada Üniversitesi’nden Marie-Louise Nobs Federer, doktora tezinde alıcı beklentileri üzerine ilginç ve kapsamlı bir görgül çalışma yapmış (krş. Novs Federer 2006, 2009), bu çalışmasında, turistler için hazırlanmış çeviri broşürlere okuyucuların verdikleri tepkileri söyleşi ve anketler vesilesiyle incelemiştir. Bu çalışma epey ilginç (ve teorisyen için şaşırtıcı) sonuçlar doğurmuştur. Göpferich sesli düşünme protokolleri kullanarak metinlerin popülerleştirilmesi konusunda skopos yeterliliğini sınarken (krş. örneğin Göpferich 2007a) okuyucuların çeviri metinlere tepkilerini ölçmekte de işe yarayabilecek bir metodoloji izlemiştir. Bu alanda, çeviri pedagojisine sağlam bir temel oluşturmak için özellikle teknik ve bilimsel çevirilere odaklanan, daha çok çalışmaya ihtiyaç var.
Çeviri pedagojisi ve müfredat hazırlama konusunda, Bologna süreci son yıllarda biraz tedirginlik yarattı. Bu bağlamda, Granada Üniversitesi’nden Elisa Calvo Encinas, yakın zamanda İspanya’daki çeviri eğitimi üzerine eleştirel bir değerlendirme yazısı yayınladı (Calvo Encinas 2009). Diğer ülkeler için de benzer çalışmaların yanında, işlevsel bir bakış açısından hazırlanan çeviri müfredatına ve öğretim yöntemlerinin değerlendirilmesine ihtiyaç var.
Çeviri eğitimiyle ilgili, şu ana kadar pek dikkat çekmemiş başka bir alan ise eğitimci eğitimidir. Kolombiya, Medellín’de, Universidad de Antioquia’da umut verici bir proje yürürlüğe konmuş, bu proje kapsamında Modern Diller ve Çeviri Fakültesi ile Eğitim Fakültesi’nin ortak çalışması olarak, Çeviri Pedagojisi üzerine bir üst lisans programı geliştirilmiştir. Granada Üniversitesi’nden Dorothy Kelly, bu konu hakkında bir el kitabı yayınlamıştır (Kelly 2005).
Çeviride yeterlilik üzerine (kültürel yeterlilik ve yaratıcılık araştırması, çeviri araçları araştırmaları ve çeviri yeterliliğinin ölçülmesi bu konuya dahildir) de bazı işlev odaklı çalışmalar yapılmıştır; ancak diğer alanlarda da olduğu gibi, bu alanda da daha yapılacak çok iş vardır. Bu alanda çalışan bazı üçüncü nesil araştırmacılar, Holz-Mänttäri’nin öğrencisi Hanna Risku (1998), Vermeer’in öğrencisi Heidrun Witte (1987, 2000) ve Britta Nord’dur (2002, 2009). Çeviride yeterlilik üzerine yapılacak görgül çalışmalar için personel ve para gereklidir. Bunu İspanyol Eğitim Bakanlığı’nın yüklü parasal yardımı sayesinde gerçekleştirilip ilginç sonuçlara ulaşan Amparo Hurtado Albir (Universitàt Autònoma de Barcelona) çevresindeki PACTE grubu örneği de göstermektedir (krş. PACTE 2005; daha yeni tarihli yayınlar için grubun internet sitesine şu linkten ulaşın, http://grupsderecerca.uab.cat/pacte/content/publicacions, son erişim 16/09/2011). Kopenhag Ticaret Okulu ve Zürih Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nde çeviride yeterlilik üzerine aktif bir şekilde araştırma yapan araştırma grupları mevcuttur (ayrıntılı raporlar ve daha fazla referans için Alves ve ark. 2010).
5.2Kültüre özgülük
Vermeer ve Göhring’in ortak çalışmalarından etkilenen skopos teorisinin merkezinde, teorinin ilk ortaya çıkışından beri, kültür ve kültüre özgülüğün göz önünde bulundurulması yatmaktaydı. Heidrun Witte ile beraber, Vermeer kültürel antropoloji alanından kültürem kavramını benimseyerek, çeviribilimin ihtiyaçlarına göre adapte etmişti (Vermeer ve Witte 1990). Bu çerçevede bir çok çalışma yapılmış ve hâlâ araştırmaya açık dört alan mevcut: (a) teknik ve bilim janrları (Göpferich 1995) ve turist ve diğer bilgi broşürleri (örn. İspanyolca ve Almanca dil okullarının bilgi broşürlerini analiz edip kıyaslayan Fernández 2010) gibi her türlü uygulama ile alâkalı janrlarda metin-tipi normları ve gelenekleri üzerine yürütülen karşılaştırmalı çalışmalar, (b) işlev odaklı söz eylemlerini temel alan genel stil karşılaştırmaları (örn, Nord 2003), (c) kurgusal metinlerde yer alan sözsüz davranışların tanımlamaları (Nord 1997b) veya düzen ve tipografinin çeviride rolü ve işlevleri (Schopp 1995, 2011) gibi sözlü olmayan davranış geleneklerinin karşılaştırmalı tanımlamaları ve (d) edebi metinlerde ironinin anlatım ve imlenmesi (Fehlauer-Lenz 2009) veya üstiletişim (Nord 2007) gibi spesifik kültüremler üzerine karşılaştırmalı çalışmalar. Janr ve genel stil gelenekleri karşılaştırmaları elektronik ortamda tutulan paralel ve karşılaştırılabilir metin derlemlerinden yararlanabilir.
5.3İşlevselciliğin belirli metin ve çeviri tiplerine uygulanması
Reklamcılık metinlerinin veya kullanım talimatlarının çevirisi konusunda işlev odaklı yaklaşımların kullanılış ve uygulanabilirliği yaygın olarak kabul görmektedir, ancak belli ki bu edebi metinler veya İncil çevirileri için geçerli değildir. Son yıllarda, tam olarak da bu “özel durumlar” hakkında birçok çalışma yapılmıştır (örn. İncil çevirisi üzerine Nord 2005; Downie 2009a, 2009b; Bagavad Gita üzerine Guimarães 2009; edebi çeviri üzerine Zhou 2007; Sant’ana/Cordeiro 2008). Bu çalışmalara dahil olan hukuk metinleri çevirisi alanında çeşitli araştırmacılar belgeleyici ve araçsal çeviri ayrımını göz önüne almıştır (krş. Mayoral 2002; Prieto Ramos 2002; Calvo Encinas 2002).
Filmlerin dublaj ve altyazılarını içeren çoklu ortam çevirisi, Viyana Üniversitesi’nde Mary Snell-Hornby ile çalışan bazı araştırmacıların çalışmalarında ele aldığı bir alandır. Opera metinleri, popüler müzik ve çizgi romanları inceleyen Klaus Kaindl bu araştırmacılara bir örnektir.
Edebiyat çevirisi konusunda ilginç bir deneyden bahsetmek istiyorum. Curitiba/Brezilya’da Universidade Federal do Paraná’da çeviribilim profesörü olan Brezilyalı araştırmacı ve edebiyat çevirmeni Mauricio Mendonça Cardozo, çeviri eleştirisi için bir model ortaya koyduğu doktora tezinin bir tür yan ürünü olarak, Theodor Storm’un kısa romanı Der Schimmelreiter’in biri belgeleyici biri araçsal olmak üzere iki “paralel” çevirisini yapmış, iki cildi de tek kutuda birlikte yayınlamıştır. Geleneksel olarak tabir edebileceğimiz belgeleyici çeviride A assombrosa história do homem do cavalo branco (“Beyaz atlı adamın muhteşem tarihi”) başlığı kullanılmış; O centauro bronco (“Vahşi Santor”) başlıklı ikinci çeviride ise romanın geçtiği yer olan Kuzey Almanya Brezilya sertão’su olarak değiştirilmiştir. İki versiyon da “çeviri” olarak adlandırılmıştı ve bunların yapılmasındaki amaç çevirinin sınırlarını zorlamaktı.
5.4Meslek
Zannımca, skopos teorisi ve işlev odaklı çevirinin en büyük başarılarından biri yazılı ve sözlü çeviri mesleğini ciddiye almaları olmuştur. Konferans çevirmenliği haricinde, geçmişte pek de yüksek prestiji olmayan bu faaliyetlerin insanların gözünde profesyonelleşmesi, Holz-Mänttäri’nin, diğer birçok işlevselci araştırmacının da desteklediği, başlıca hedeflerinden biriydi. Bu konuda vurgulamak istediğim 5 nokta var: (a) iş etiği, burada diğer bazı konuların yanı sıra “sadakat” kavramı da faklı açılardan ele alınmıştır (krş. Nord 2004; Bian 2006; Downie 2009a; Batista Rodríguez ve ark. 2009), (b) konferans çevirmenliğinin işlevsel yönleri (krş. Pöchhacker 1994, 1995), (c) çevirisel eylemler olarak kültürlerarası danışmanlık ve teknik yazım (krş. Risku 2003) ve (d) çevirmenin çalışma yeri, uluslararası iletişim ve pazarlamadaki rolü, internette metin yazarlığı, lokalizasyon vb. (krş. örneğin, Risku 2004; Montiel Ponsoda 2009, ya da katkılarıyla Freudenfeld and Nord 2007).
6.Sonuçlar
Gördüğümüz gibi, skopos teorisinin tarihi ve ondan türeyen işlev odaklı yaklaşımlar Almanca konuşulan bölgelerle sınırlıydı ve ilk on yılda meydana gelen yanlış anlaşılmalarla yanlış temsillerin etkisi altında kalmıştı. Bu yüzden, az sayıda aktif araştırmacı sayesinde dünyanın öbür bölgelerine yayılarak sonunda farklı alanlarda işlev odaklı kriterlere dayanan birçok çalışmaya mahal vermesi inanılmazdır.
Günümüzde, araştırmacılar uygulamaya (örn. çeviri metodolojisine) ve hipotez testine (örn. alıcı odaklılığa) odaklanıyorlar gibi görünüyor. Bence işlevsel ilkeler üzerine görgül deneyler yapılmasına büyük ihtiyaç var. Anketler ve benzer araştırmalardan alınan görgül veriler, alıcıların belli janrlar veya belli alanlarda çeviri metinlere verdikleri tepkilere daha çok ışık tutabilir. Bu çalışmalardan elde edilecek sonuçların çeviri değerlendirmesi kriterleri ve öğretim standartları üzerinde doğrudan etkisi olabilir.
Daha çok görgül çalışmaya ihtiyaç duyulan bir başka alan da çevirmenlerin çalışma sahasıdır. Bu çalışma sahası son birkaç yılda fazlasıyla değiştiği için çeviri pedagojisi ve eğitim programlarının hazırlanması üzerine çalışmaların önemi küçümsenmemelidir.
Bugünlerde, profesyonel yazılı ve sözlü çevirmenler, ilgi alanlarını kültürlerarası danışmanlık veya teknik yazım, hatta metinlerin kültüriçi dönüştürülmelerinin veya optimizasyonlarının gerektiği alanlar (bilgi aktarımı, popülerleştirme vb.) gibi faaliyetleri, Holz-Mänttäri’nin deyişiyle, “çevirisel eylemleri” kapsayacak şekilde genişletiyorlar. Bu şekilde çeviribilim yine Alman kökenli bir “disiplinlerötesi” alan olan (krş. Antos 2001; Göpferich 2007b) ve en geniş anlamıyla bilgiye erişimi inceleyen (krş. Göpferich 2010) “transfer çalışmaları” alanına doğru genişliyor. Burada da işlev odaklı çeviri görüşleri kendilerine çok malzeme bulabiliyor.
Bana uzun süredir rahatsızlık veren diğer bir konu da işlevselci yaklaşımların hem gördüğü kabul hem de yürütülen araştırmalar açısından İspanya, Latin Amerika, Rusya ve Çin’de bu kadar başarılı olmasına rağmen ilk ortaya çıktığı ülkede bunun yarısı kadar bile ses getirememiş olması. Buna ezelden beri tekerrür eden, kendi ülkesinde asla hoş karşılanmayan peygamber fenomeni diyebilir miyiz (Luke 4.24)? İşlev odaklı çeviri üzerine araştırma yapmak isteyen birisi için bu da ilginç bir konu olabilir.